9 Ocak 2011 Pazar

TOPLUMSAL OLAYLARDA ORANTISIZ GÜÇ KULLANIMI


TOPLUMSAL OLAYLARDA ORANTISIZ GÜÇ KULLANIMI
                                                                                                          
                                                                                              Doç Dr. M. Bedri ERYILMAZ                 
                                                                                  
Giriş
Bir ülkenin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yaklaşımı o ülkenin liberal bir demokrasi mi ya da totaliter bir devlet mi olduğu sorusuna cevap bulmada önemli göstergelerden birisidir.  Zira, bu hak demokrasiyi somutlaştıran haklardan birisi olarak kabul edilmektedir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin aşırı veya orantısız güç kullanılarak dağıtılması, düşüncelerin toplantı ve gösteri yürüyüşü yolu ile açıklanması üzerinde etkisi olabileceği gibi, yaşama ve işkence görmeme hakkının da ihlali sonucunu da doğurabilir.  Oysa, demokratik bir toplumda kişiler, kolluk müdahalesi ile karşılaşma korku ve endişesi içinde olmadan bir eğlence havası içinde bu haklarını kullanabilmelidir. 
Fakat, şu husus tekrar vurgulanmalıdır ki, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlali için toplantı ve gösteri yürüyüşünün dağıtılmış olması yeterlidir.  Dağıtma sırasında kullanılan gücün orantısız olması, toplantı ve gösteri yürüyüşünün değil, kullanılan gücün sonuçlarına göre, yaşama ve işkence görmeme haklarının ihlalini gündeme getirecektir. Bununla beraber, bir ülkede, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde sistematik olarak aşırı güç kullanılması, toplantıya katılan ve katılmayan kişilerin can ve mal güvenliğini koruma noktasında devletin üzerine düşen pozitif yükümlülüğü yerine getirmemesi, kişilere tiyatroya, sinemaya gitme havası içinde toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma imkanının tanınmaması, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlali iddiasını gündeme getirebilir.
Bu makalede, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanımının önemine vurgu yapıldıktan sonra, bu hakkın niteliği ve bu hakka AİHS’in bakış açısı ortaya konacaktır.  Daha sonra da, AİHS standartları ve iç hukuk dikkate alınarak, kalabalıkların dağıtılmasında güç kullanımının sınırları belirtilecektir.

1.      Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkının Önemi
Demokratik bir ülkede, çoğulculuğun ve açık fikirliliğin gereği olarak her türlü görüşün açıklanmasına, bu durum çoğunluğun hoşuna gitmeyen düşüncelerin açıklanması anlamına gelse de, müsamaha ile bakılmaktadır. Yine demokratik bir ülkede, demokrasinin olmazsa olmazı olarak, siyasal ve sosyal çoğulculuğu/çeşitliliği korumanın yolu, her türlü düşüncenin serbestçe ve barışçıl bir şekilde ifade edilebilmesidir.
Demokrasi, şiddete başvurmadan diyalog yolu ile çözümü önerdiğinden, toplantı ve gösteri yürüyüşleri de, toplumda mevcut olan problemlerin çözümü sürecine katkı gütme amacı taşımalıdır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü ile şiddetin özendirilmesi ve sosyal ortamın gerilmesi, demokrasinin ortaya koymak istediği diyalog yolu ile çözüm sürecini engeller veya en azından o yönde katkı sağlar.
Bir ülkedeki demokrasi seviyesi ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına getirilen sınırlamalar, doğru orantılıdır. Bir ülke ne kadar demokratik ise, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına getirilen sınırlamalar o kadar azdır. Çünkü, demokratik toplumlarda yönetenler iktidara, yönetecekleri kişilerin taleplerini yerine getirmek için taliptirler. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, yönetilenlerin, iktidarın politikalarından ne kadar memnun olduklarını gösterme yollarından biridir. Demokratik ülkelerin yöneticileri şunu iyi bilirler ki, bu hakkın aşırı sınırlanması hâlinde, yönetenler ile yönetilenler arasındaki iletişim kopar. Bu da, memnuniyetsizliklerin kökleşmesine ve düşmanlıklara dönüşmesine sebep olur. Problemlerin şiddet yolu ile çözülmesinin yolu açılır.
Yine bir ülke ne kadar demokratikse, o ülkede bu hakkı kullanma ihtiyacı o kadar az ortaya çıkacaktır. Zira yönetenler, her zaman yönettikleri kitlelerin, bulundukları toplumda azınlığı da oluştursalar, menfaatlerini koruma noktasında hassas davranacaklar, memnuniyetsizliğe giden yol daha baştan kapalı tutulacaktır. Dolayısıyla kişiler, düşüncelerini toplantı ve gösteri yürüyüşü ile açıklayarak yöneticilere mesaj gönderme ihtiyacı duymayacaklardır.
Toplantılar ve gösteri yürüyüşleri, düşüncenin ifade ediliş yöntemlerinden biridir. Dolayısıyla ifade özgürlüğünü önemli ve değerli kılan argümanlar toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılması için de geçerlidir. Aynı şekilde, toplantı ve gösteri yürüyüşüne getirilen sınırlamalar, ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamalar olarak algılanmalıdır.
Gerçeği bulmanın yolu, fikirlerin serbestçe pazarlanabilmesinden geçer. Bir şekilde “yanlış” olduğu gerekçesiyle yasaklanan ya da bastırılan bir düşünce, “gerçek” olabilir. Bu sebeple gerçeğe ya da doğruya ulaşmanın yolu, fikirleri, toplantı ve gösteri yürüyüşü ile açıklama dâhil, her şekilde serbest ve yarışmacı bir ortamda sunabilmekten geçer. Gerçekliğin testini yapacak olanlar da, “fikirlerin pazaryeri”nde tezgâhlardan alışveriş yapan müşteriler olacaktır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, kişilere, birey olarak bir anlam ifade ettiğini görme ve gösterme imkânı tanır. Kişilerin susturulması, aynı zamanda onların siyasal bir varlık olma haklarını ellerinden almak demektir. Zira düşüncesini ifade edebilme, kişiyi siyasal varlık yapan bir unsurdur.
Yine ifade özgürlüğü, kendimizi ve başkalarını tanımlama, anlama, algılama ve bu çerçevede başkalarıyla ilişkilerimizi belirlemede ihtiyaç duyduğumuz bir değerdir. İfade edilmeyen bir düşüncenin, tek başına pek de anlamı olmadığı açıktır. Düşüncelerin açıklanmadan sınırlanması, baskı altına alınması veya yok edilmesi, mümkün değildir.

2.      Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkının Niteliği
            Bu hak, bazıları için demokrasiyi somutlaştıran, halkı aydınlatma ve rahatsız olduğu uygulamalara dikkat çekme amacı taşırken, bazıları için başkaları üzerinde bir baskı ve korku aracı olarak görülebilir.
Bunun yanında, bu hakkın her zaman ve her yerde kullanılması, kamu düzeni veya kişilerin can ve mal güvenliği açısından tehlike oluşturabilir. Yine toplantı ve gösteri yürüyüşü, düzenlendiği yerdeki hayatı durma noktasına getirebilir ve bunun önlenmesi için bazı tedbirler alınması gerekebilir. Dolayısıyla, kamu düzenin korunması, mülkiyet hakkının korunması, trafiğin düzenli akışının sağlanması, üçüncü kişilerin rahatının bozulmasının önlenmesi gibi bazı amaçlar, bu hakkın kullanılmasının engellenmesi için haklı sebepler oluşturabilir.
Bu sebeple, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokrasi ve bireyler için taşıdığı öneme rağmen, hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde (AİHS) hem de Türk hukukunda mutlak (sınırsız) bir hak olarak kabul edilmemiştir. Örneğin, Anayasa, m.34’de, herkesin, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğu belirtildikten sonra, bu hakkın, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması  amacıyla ve kanunla sınırlanabileceğine yer verilmiştir.

3.      Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Göre Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı
           
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, AİHS m.11’de düzenlenmektedir.  Söz konusu maddeye göre, 
Herkes asayişi bozmayan toplantılar yapmak … hakkına sahiptir.
Bu hakların kullanılması, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlanabilir. Bu madde, bu hakların kullanılmasında silahlı kuvvetler, kolluk mensupları veya devletin idare mekanizmasında görevli olanlar hakkında meşru sınırlamalar konmasına engel değildir.
AİHS m.11’de korunan bu hak,  demokratik bir toplumu şekillendiren temel haklardan olup, ifade özgürlüğü gibi, demokratik bir toplumun temel taşlarından biridir. Bu hak, özellikle seçimlerin demokratik kabul edilebilmesi için önemlidir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşünde, bir düşüncenin toplu olarak açıklanması söz konusudur. Bir toplantı ve gösteri yürüyüşü ile açıklanmak istenen bu fikir, ona karşı olanlar için ne kadar sinir bozucu veya aşağılayıcı olarak algılansa da koruma altındadır.[1] Devletin resmî ideolojisi ile aynı fikirde olmayanların da, barışçıl bir ortamda olmak ve şiddeti ve düzensizliği teşvik niteliği taşımamak şartı ile, kendi seslerini duyurma imkânına sahip olmaları gerekir.[2]
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, kanunla önceden düzenlenmiş olmak şartı ile kamu düzeninin, millî güvenliğin veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması gibi sebeplerle, demokratik bir toplumda kabul edilebilir bir sebebe dayanarak sınırlanabilir. Diğer bir ifade ile, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, ancak barışçıl amaçla düzenlendiği zaman koruma altındadır. Şiddete başvuran gösterici ve katılımcılar bu haktan yararlanamazlar.[3]
Avrupa İnsan Hakları Komisyonu (Komisyon), Batı Almanya’da yaşanan bir olayda, askerî tesislerin önündeki bir otoyolun her saat için 12 dakika oturma eylemi ile trafiğe kapatılması durumunda, oturma eylemine katılan kişilerin, yolu trafiğe kapatmaktan dolayı yakalanmasını ve mahkûm olmasını, bu tip bir durumun toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasından daha çok kamu düzenine zarar verme amacı taşıdığından dolayı, hak ihlâli olarak algılanamayacağına karar vermiştir.[4] Diğer bir deyişle, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasının trafiği makul ölçüde aksatması kabul edilmekle birlikte, trafiğin tamamen kapatılmasına, bu hakkın kapsamı içinde müsamaha gösterilemez.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü ne kadar uzarsa, özellikle başkaları için hayatı çekilmez kılıyorsa, Devletin sınırlama hususundaki yetkisi daha da belirginleşir. Örneğin evsizlerin kötü durumuna dikkat çekmek için kalabalık bir metro istasyonu girişinde gerçekleştirilen, 50’ye yakın kişinin bir hafta süren, yoldan geçenlerin geçişini engelleyecek nitelikteki oturma eyleminin polisçe dağıtılması hâlinde yapılan müdahale haklı ve Devletin takdir marjı (sahası) içinde bulunmuştur.[5]
Yetkili makamlara önceden bildirimde bulunma veya izin alma mecburiyeti, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasına getirilen bir sınırlama değildir.[6] Hatta katılımcılar, önceden izin alınmayan bir toplantıya katılmalarından dolayı cezalandırılabilirler.[7] Ancak bu hakkın ertelenmesi veya yasaklanması, şüphesiz bu hakka yapılan bir müdahale teşkil edecektir ve 11. maddenin 2. fıkrasına dayandırılmalıdır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının sınırlanabilmesi için, sınırlama sebeplerine başvurma “gerekli” olmalıdır. “Gereklilik”, her olayın kendi şartları içinde değerlendirilmesi gereken, “açık ve mevcut bir tehlikeyi” içeren “ağır ve sosyal bir ihtiyacın varlığını” ifade eder.[8]
Örneğin Rassemblement Jurassien and Unite Jurassiene v. Switzerland davasında başvuru sahibi, Devletin savaş uçağı satın almasını protesto etmek için, askerî bir tören esnasında, törene katılan kişileri tahrik ederek olay çıkarması muhtemel bir kısım broşürler dağıtmakta ve başkalarının töreni seyretmesinin önünde fiziksel bir engel teşkil eden bir pankartı taşımaktadır. Polis, başvuru sahibinin olay yerinden uzaklaşmasını istemiştir. Direnmesi üzerine başvuru sahibi yakalanarak tören yerinden uzaklaştırılmıştır. Bu olayda Mahkeme, başvuru sahibinin yakalanarak topluluğun içinden uzaklaştırılmasını gerekli görmüş ve bu davranışın toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlâlini oluşturmadığı sonucuna ulaşmıştır. Mahkemeye göre, törenin niteliği, kalabalığın içinden bazı kişilerin başvuru sahibini tehdit etmesi, polisin uzaklaşmasını istemesine rağmen kalabalığın içinden ayrılmaması ve yakalamanın 3 saat sürdüğü dikkate alındığında, kamu düzeni için tehlikenin net olduğu açıktır ve kamu düzeninin korunması için polisin yakalama tedbirine başvurmaktan başka alternatifi kalmamıştır.[9]
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, sadece durağan veya kamuya kapalı toplantıları değil, hareket hâlindeki toplulukları ve yürüyüşleri de kapsar. Bu hakkın kullanıldığı yerin özel bir alan veya kamuya ait olan bir alan olması arasında bir fark yoktur.[10]

Toplantı ve gösteri yürüyüşünün hangi amaçla yapıldığı önemli değildir. Önemli olan toplantının barışçıl bir amaç taşıyor olmasıdır. Fakat, esasta barışçıl olan bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün, daha sonra barışçıl bir amaç dışında görünüm alması, bu etkinliğin otomatik olarak dağıtılarak, bu hakkın korunması dışına çıkarılması için yeterli değildir. Önemli olan, neticede kamu düzeni bozulmuş olsa da, özde barışçıl bir amaçla bir araya gelinmesidir.[11]
Bununla beraber, alışveriş merkezinde alışveriş için birlikte olmak örneğinde olduğu gibi, kişilerin sadece sosyal ihtiyaç saikleriyle bir araya gelmeleri, bu hakkın koruması altında değildir.[12] Diğer bir ifadeyle, toplantı ve gösteri yürüyüşünün AİHS tarafından korunması, kamuya ait bir problemin çözümüne ilişkin veya siyasî bir amaç taşıyor olmasına bağlıdır.
Toplantıyı organize eden kişilerin kontrolü dışında, şiddet içeren ve kamu düzeni için gerçek bir tehlike ihtiva eden karşı bir toplantı yapılacak olma ihtimali veya şiddete başvurmayı düşünen uç akımların yapılacak bir toplantıya katılma ihtimali, bu hakkın kullanılmasına engel olamaz.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü, iç hukuka göre illegal bir toplantı olarak şekillenmiş olsa da, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanan bir kimsenin bu hakkının sınırlanabilmesi için meşru sebeplerin varlığının ortaya konulması gerekir.[13]
Bu hakkın niteliği gereği birden fazla tarafın menfaati tehlikededir. Bu sebeple, bu hakkın kullanılması noktasında Devletler bazı yükümlülükler altındadır. Bu konudaki ilk yükümlülük, Devletin düzenlenen bir toplantı veya gösteri yürüyüşüne müdahale etmemesidir. İkinci yükümlülük, mevcut bir toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılmayan kişilerin şiddete başvurarak karşı gösteri düzenlemeleri ihtimaline karşı, katılan kişilerin can güvenliğini korumak ve barışçıl bir şekilde toplantı ve gösterinin devam etmesi için gerekli tedbirleri almaktır. Bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan kişiler, karşı görüşe sahip olan kişilerden saldırı geleceği korkusu içinde olmadan bu haklarını kullanabilmelidirler.[14] Bu noktada, Devletin sorumluluğunun doğabilmesi için, toplantının günü konusunda yetkili merciin önceden bilgilendirilmiş olması gerekir.
Gerçekten, yapılan bir toplantı veya gösteri yürüyüşünde açıklanan düşünceler, toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılmayan karşı görüşteki kişileri kızdırabilir veya bu kişiler bu düşünceleri kendilerini suçlayıcı nitelikte bulabilirler. Bu sebeple, bir toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılan kişinin, açıkladığı düşüncelerden dolayı şiddete maruz kalacağı korkusu içinde olmaması önemlidir. Bu tip bir korku, kişilerin ve toplulukların toplumu ilgilendiren tartışmalı konulardaki fikirlerini açıkça açıklamasını engelleyici bir etki doğurabilir. Bununla beraber, karşı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, düzenlenen bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne saldırarak veya korku salarak bu hakkın kullanılmasının engellenebilmesini içermez.
Bu sebeple, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının gerçek ve etkili bir şekilde korunması, sadece düzenlenen bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale etmeme görevi olarak algılanamaz. Devletlerin sadece negatif bir yükümlülük altında olduğunu kabul etmek, bu hakkın amacı ile bağdaşmaz. Bu hak, bazı durumlarda, bazı pozitif tedbirlerin alınmasını gerekli kılar.[15]
Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapılmasının genel bir emirle yasaklanabilmesi için, gerçek bir tehlikenin var olması ve bu tehlikenin daha az sınırlayıcı nitelikte başka bir yöntemle önlenmesinin mümkün olmaması gerekir. Bu tip bir genel yasaklamanın, kamu düzeni için tehlike oluşturmayan diğer iyi niyetli toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin de engellenmesi anlamına geleceği unutulmamalıdır. Bu tip bir yasakla elde edilen güvenlik noktasındaki faydanın, getirilen yasakla verilen zarardan çok net olarak daha fazla olması gerekir ve bu yasağın daha dar bir alana ve daha kısa bir zaman dilimine indirgenerek yasaktan kaynaklanan istenmeyen sonuçlardan kaçınmanın mümkün olmaması gerekir.[16]
Bazı grup ve karşı grupların sebep olduğu karışıklık ve ayaklanmaların yoğun olarak yaşandığı gergin bir ortamda ve meselâ mahallî seçimlerin yakın olduğu bir zamanda, aynı toplantının yasağın sona ermesinden sonra yapılmasının mümkün olması da dikkate alındığında, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkında genel bir yasaklama normal karşılanabilir.[17]
Haklı sebeplerin mevcudiyeti ve aynı amaca hizmet edecek başka yerlerin olması hâlinde, şehir merkezi gibi profili yüksek olan yerlerde, genel bir toplantı ve gösteri yürüyüşü yasağı haklı ve gerekli görülebilir.
Düzenlenecek bir toplantı veya gösteri yürüyüşüne karşı, muhalif bir grubun gösteri düzenleme ve bu esnada şiddete başvurma ihtimali, tek başına, bir toplantı ve gösteri yürüyüşünü yasaklama veya erteleme yetkisi vermez.[18] Çünkü, düzenlenecek her toplantı ve gösteri yürüyüşü, bir karşı gösteri düzenlenme ve olaylar çıkma ihtimalini içinde barındırır. Eğer bir toplantı ve gösteri yürüyüşünde, farklı gruplar arasında şiddete başvurma eğilimi baş gösterirse, polis bu grupların birbirlerinden uzaklaşmasını isteyecek ve gerekirse zor kullanarak dağıtacaktır.
Toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılan kişilerin adlî para cezası, hapis cezası veya disiplin cezası yolu ile cezalandırılmaları ile katılmış oldukları bir toplantıdan fiziksel olarak çıkarılmaları arasında bir fark yoktur.
Bir toplantı ve gösteri yürüyüşünde sergilediği kabul edilemez davranışlardan dolayı bir kişinin cezalandırılması kabul edilebilir ise de, bu kişinin, diğerlerinin davranışlarından kendisini tamamen soyutlayamamaktan dolayı sorumluluğu istisnaen söz konusu olabilir. Diğer bir ifade ile, toplantı ve gösteri yürüyüşü esnasında, herkes kendi işlediği fiilinin neticesinden sorumludur. Kendisi suç işlemeyen bir kişi, birlikte olduğu kalabalığın attığı sloganlardan veya şiddeti çağrıştıran sözlerden, kendisini kalabalığın içinden soyutlamadığı gerekçe gösterilerek sorumlu tutulamaz. Bu bir disiplin (kınama) cezası da olsa, kişi üzerinde psikolojik bir etki oluşturabileceği için, bu hakkın kullanılmasının haksız yere sınırlanması olarak görülmelidir.[19] Bu sebeple, kişilerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını kullanma yolu ile düşüncelerini açıklamaları, muhtemel disiplin veya ceza tedbiri tehdidi ile sınırlandırılmamalıdır.

4. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşünün Dağıtılması
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa (TGYK) göre, hükümet komiseri, toplantının sükun ve düzeninin bildirimde yazılı amaç dışına çıkması, alınan önlemlere rağmen sükün ve düzenin sağlanamaması ve toplantının sürmesini imkansız kılacak derecede genel sükün ve düzeni bozacak ve suç teşkil edecek nitelikte sözle veya eylemle saldırılı bir biçim alması halinde toplantıyı sona erdirmeye yetkilidir.
Yine, Kanuna uygun olarak başlayan bir toplantı veya gösteri yürüyüşü, daha sonra, Kanuna aykırı durumlardan bir veya birkaçının vuku bulması sebebiyle, Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşü hâline dönüşürse:
a) Hükümet komiseri, toplantı veya gösteri yürüyüşünün sona erdiğini bizzat veya düzenleme kurulu aracılığı ile topluluğa ilân eder ve durumu en seri vasıta ile mahallin en büyük mülkî âmirine bildirir.
b) Mahallin en büyük mülkî âmiri, yazılı veya acele hâllerde sonradan yazı ile teyit edilmek kaydıyla sözlü emirle, mahallin güvenlik âmirlerini veya bunlardan birini görevlendirerek olay yerine gönderir.
TGYK, mülkî âmirin, bir kolluk âmirini olay yerine göndereceğini söylese de, uygulamada, yetkili kolluk âmiri zaten her zaman hükümet komiseri ile birlikte olay yerinde hazır bulunmakta ve toplantı ve gösteri yürüyüşünün seyrini değerlendirmektedir.
Kolluk âmiri, topluluğa Kanuna uyarak dağılmalarını, dağılmazlarsa zor kullanılacağını ihtar eder. Diğer bir ifade ile, zor kullanma tedbirine başvurmadan önce, kalabalık, sözlü olarak dağılma konusunda ikna edilmeye çalışılır. İkna olmamaları hâlinde zor kullanılacağı ihtarı yapılır ve kalabalığın dağılması için makul bir süre beklenir.
Topluluk dağılmazsa, Polis Vazife ve Selâhiyet Kanunu (PVSK) m. 16 gereğince kolluk tarafından zor kullanılarak dağıtılır. Kolluğun buradaki amacı, dağıtılması gereken topluluğun direnmesi hâlinde direncini, saldırıya yeltenmesi hâlinde de saldırısını etkisiz hâle getirerek dağılmasını sağlamaktır.
Kalabalıkların dağıtılması idarî bir iştir ve mülkî âmirin sorumluluğu altındadır. Bununla beraber, kalabalığın içinde suç işleyenlerin yakalanması adlî bir iştir ve Cumhuriyet Savcısının kontrolünde gerçekleşmesi gereken bir işlemdir.
Kalabalığın dağıtılması esnasındaki gelişmeler, hükümet komiserince tutanaklarla tespit edilerek en kısa zamanda mahallin en büyük mülkî âmirine tevdi edilir.
Güvenlik kuvvetlerine karşı fiilî saldırı veya mukavemet veya korudukları yerlere ve kişilere karşı fiilî saldırı hâli mevcutsa, ihtara gerek olmaksızın zor kullanılır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşüne Kanunla yasaklanan silâh, araç, âlet veya maddeler veya sloganlarla katılanların bulunması hâlinde bunlar, güvenlik kuvvetlerince uzaklaştırılarak gösteriye devam edilir. Ancak bunların sayıları ve davranışları, toplantı veya gösteri yürüyüşünün, Kanuna aykırı addedilerek dağıtılmasını gerektirecek derecede ise, toplantı ve gösteri yürüyüşü dağıtılır.
Düzenleme kurulu, toplantı veya gösteri yürüyüşüne silâh, araç, âlet veya maddeler veya sloganlarla katılanların tanınması ve uzaklaştırılması konularında güvenlik kuvvetlerine yardım etmekle yükümlüdür.
Toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak başlaması hâllerinde; güvenlik kuvvetleri mensupları, olayı en seri şekilde mahallin en büyük mülkî âmirine haber vermekle beraber, mevcut imkânlarla gerekli tedbirleri alır ve olaya müdahale eden güvenlik kuvvetleri âmiri, topluluğa dağılmaları, aksi hâlde zor kullanılarak dağıtılacakları ihtarında bulunur ve topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır.
Topluluk içinde suç işleyenleri ve suçluları yakalamak için dağılın emrine ve ihtarların yapılmasına gerek yoktur. Ancak kolluk, taktik gereği, kalabalıkları daha da germemek ve muhtemel bir şiddet kıvılcımına sebebiyet vermemek için, bu kişilerin yakalanmasını toplantı ve gösteri yürüyüşünün sona ermesine bırakabilir.
Toplantı veya yürüyüşlere ilişkin çağrı veya propaganda amacıyla kullanılan basılı veya çoğaltılmış veya el ile yazılmış davetiye, levha ve ilânlarda, düzenleme kurulu başkanı ile en az altı üyesinin adları, soyadları ve imzalarının bulunması, bunlardan asılması gerekenlerin, valilik veya kaymakamlıklarca önceden tespit edilmiş olan yerlere asılması zorunludur.
Bu propaganda ve çağrı âlet ve araçlarında, halkı suç işlemeye özendiren veya kışkırtan yazı veya resim bulunması yasaktır.
Toplantı veya gösteri yürüyüşünün yapılacağı tarihten bir önceki günden toplantı veya gösteri yürüyüşünün başlayacağı saate kadar, güneşin doğuşundan batışına kadarki zaman içinde olmak kaydıyla ses yükselten veya ileten herhangi bir âlet veya araç ile çağrı yapılabilir. Bu süre dışında çağrı için sözü geçen âlet veya araçlar kullanılamaz. Kapalı yer toplantılarında, ses yükseltici âlet veya araçlarla dışarıya yayın yapılamaz.
Halka karşı, doğrudan doğruya veya ses yükselten veya ileten herhangi bir âlet veya araç ile söz söyleyerek veya seslenerek veya basılmış veya çoğaltılmış veya elle yazılmış veya çizilmiş kağıtları duvarlara veya diğer yerlere yapıştırarak veya dağıtarak veya benzeri araç ve yollarla halkı Kanuna aykırı toplantı veya yürüyüşe özendirmek veya kışkırtmak yasaktır. Bu hareketler güvenlik kuvvetlerince derhal men edilir.

 

            5. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşünü Dağıtmak için Kolluğun Zor ve Silah Kullanma Yetkisi

            (a) Amacı, Şartları, Usulü


            PVSK m.16’da yapılan yeni düzenleme ile daha önce iki ayrı maddede,( PVSK ek m.6 ve 16 da) düzenlenen zor ve silah kullanma yetkileri aynı madde de toplanmıştır.   Maddenin yeni düzenlemesine göre;

(1)Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
(2) Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedeni kuvvet, maddi güç ve kanuni şartları gerçekleştiğinde silâh kullanılabilir.
(3) İkinci fıkrada geçen
a) Bedeni kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedeni gücü,
b) Maddi güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedeni kuvvetin dışında; kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fiziki engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
(4) Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
(5) Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
(6) Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
(7) Polis;
a) Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında,
b) Bedeni kuvvet ve maddi güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde,
c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,
silah kullanmaya yetkilidir.
(8) Polis, birinci fıkranın (c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye “teslim ol” çağrısında bulunur. Bu çağrıya uymayarak kişinin kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise, kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.
(9) Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçü ve oranda duraksamadan silahla ateş edebilir.


            Görüldüğü üzere, PVSK m.16’ya göre, kolluğun, görevini yaparken kullanılan yetkinin niteliğine bakmaksızın, yetkisini kullanmasına engel olmak için direnen herkese karşı, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde, zor kullanma yetkisi vardır. Direnme, saldırma veya saldırıya yeltenme şeklinde olabileceği gibi, bedeni kuvvet kullanma, taş, sopa, silah gibi bazı maddi varlığı olan cisimlerden faydalanma yolu ile de olabilir.

            Kolluk, zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedeni kuvvet, maddi güç ve kanuni şartları gerçekleştiğinde silâh kullanılabilir.

            Kullanılan kuvvetin kademeli olmasının gereği, kolluk, her aşamada karşı tarafı etkisiz hale getirme amacına ulaşılıp ulaşılmadığı kontrol etmelidir. Etkisiz hale getirme işlemi hangi aşamada tamamlanmışsa kuvvet kullanma işlemi de o aşamada sona erdirilmelidir.

            Ayrıca, kuvvet kullanmanın amacı hiçbir zaman dağıtılan kalabalığa herhangi bir ceza vermek olamayacağı gibi direnişi yok etmek için kullanılan kuvvet, saldırıyı gerçekleştirmek için kullanılan kuvvete göre orantısız olamaz. Daha basit bir ifade ile, kalabalıklar etkisiz hale getirildikten sonra kuvvet kullanma işlemi sona erdirilecektir.

            Bedeni kuvvet, polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedeni gücü, maddi güç ise, polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedeni kuvvetin dışında; kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fiziki engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını ifade eder.

            Kollukça, zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.

            Kolluk, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.

            Fakat, toplu olarak hareket edilen durumlarda, kuvvet kullanmanın şartları doğmamasına rağmen amir kuvvet kullanma emri vermişse, eylem, niteliği itibari ile, her halükarda suç teşkil edeceğinden hukuka aykırı emri yerine getiren memurlarda emri veren amir gibi sorumlu olacaktır. Bu nedenle, memur seviyesindeki kolluk görevlilerinin amirleri kadar kuvvet kullanmanın şartlarını bilmesi gerekir.

            Maddi araçlardan kelepçe, yakalanan kişinin direnmesi, saldırıya yeltenmesi veya saldırıda bulunması hallerinde takılır.(CMK m.93)  Dolayısı ile, her yakalanan kişiye kelepçe takılmaz.  Kelepçe bir kontrol aracı olduğundan öncelikle kontrol edilmesi gereken bir kişinin var olması gerekir. Bununla beraber, yakalanan kişinin kaçma ihtimali varsa kelepçe takılması gerekip gerekmediğine karar verilmesini kolluğun takdirine bırakılmıştır. Kolluk bu takdir yetkisini kullanırken, yakalananların kaç kişi olduğunu, faillerin fiziki yapısını, tehlikeliliğini, yaşını, psikolojik durumunu, işlenen suçun ağırlığını, failin yakalandığı yerin kalabalık olup olmamasını, kendilerinin kaç kişi oldukları gibi faktörleri dikkate alacaktır. Yakalanan kişinin 18 yaşından küçük olması halinde kelepçe takılamaz. 

            Maddede önemli sayılacak bir değişiklik silah kullanma yetkisinde olmuştur.  Bu yeni düzenleme ile, kolluğun silah kullanabileceği durumlar genişletilmiştir.  Gerçekten, maddeye göre,

Polis;
a) Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında,
b) Bedeni kuvvet ve maddi güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde,
c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,
silah kullanmaya yetkilidir.

            Görüldüğü gibi, ilk olarak, yeni 5237 sayılı TCK ile meşru savunmanın alanı genişlediği için, silah kullanmanın alanı da genişlemiştir.  Buna göre, kolluk sadece kişilerin ve kendisinin canına karşı değil, mal varlığı (mülkiyet) hakkı dahil, her türlü hakka yönelik haksız bir saldırı ile gerçekleşmesi muhakkak haksız bir saldırıyı def etmek için silah kullanabilecektir.  

            İkinci olarak, “bedeni kuvvet ve maddi güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde” silah kullanılabileceği belirlenmiştir. Maddenin bu fıkrası ile ilgili düzenlemesi yanlıştır. Bu durumda kolluk elbette silah kullanabilecektir. Fakat, bu durum, kolluğun silah kullanabileceği diğer (a) ve (c) bentlerinde sayılan durumlarda da silah kullanmanın ön şartıdır.

            Üçüncü olarak, kolluk, suçun niteliğine bakılmaksızın, hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla, yakalamayı sağlayacak ölçüde silah kullanabilecektir.

            Eski düzenleme ile, maddenin (c) bendindeki yeni düzenleme arasında suçla mücadele adına kolluğu gereğinden fazla güçlü kılan ciddi bir fark vardır.

            Her şeyden önce, eski PVSK m.16, gerek suçüstü gerekse diğer durumlarda, bir şüphelinin yakalanmasını sağlamak için silah kullanılmasını suçun ağır cezalık yani 10 yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektirmesine bağlamışken, yeni PVSK m.16, adli para cezasını gerektiren suçlar dahil, her türlü suç için bu yetkiyi kolluğa vermektedir. 

            İkinci olarak, eski PVSK m.16, tutuklu ve mahkumlar için ikili bir ayrım yapmaktadır; Mahkum ve tutukluların kaçmalarını önlemek için silah kullanılması her türlü suç için mümkün iken, mahkum ve tutukluların kaçtıktan sonra tekrar yakalanması aşamasında silah kullanmaları suçun ağır hapis cezasını (10 yıl ve daha fazla hapis cezasını) gerektiren bir suç olmasına bağlıdır.

            Her şeye rağmen, silah kullanma amaca ulaşmak için en son çare olmalıdır. Diğer bir ifade ile, basınçlı su, göz yaşartıcı, uyuşturucu veya patlayıcı maddeler gibi teknik imkanların kullanımı ile aynı amaca ulaşılmasının mümkün olmaması gerekir.

            Maddede kolluğun silah kullanma yetkisi, kolluğun istediği doğrultuda, hiçbir durumu dışarıda bırakmayacak şekilde genişletilmişse de, kolluğun gelişigüzel silah kullanmasını engelleyecek ve yönlendirecek husus “orantılılık” prensibi olacaktır. Buna göre, kişinin yakalanması ile elde edilecek faydanın silah kullanarak kişiye verilen zarardan fazla olması gerekecektir. 

            Bu durumda, kolluk, “suçun ağırlığını”, her olayda, silah kullanmaya gerek olup olmadığını karar verme aşamasında, “silah kullanmadan da kişi etkisiz hale getirilebilir mi”, “silah en son çare mi”, “silah kullanman gerekli mi”, “silah kullanmanın hemen kullanılmalı mı”, “elde edilecek fayda ile verilecek zarar arasında bir orantı var mı” gibi soruların cevabı ile birlikte değerlendirmek zorundadır. 

            Maddenin (c) bendinde sayılan bu son durumda, silah kullanmanın şartları oluştuğu takdirde, silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde “dur” çağrısında bulunur. Bu çağrıya uymayarak kişinin kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise, kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.

            Kolluk, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçü ve oranda duraksamadan silahla ateş edebilir.”

            Bu şartlara uyulmadan yapılacak bir silah kullanma halinde yakalanmak istene kişinin hayatını kaybetmesi halinde yaşama hakkının ihlali gündeme gelecektir.
           
            Fakat, toplumsal olaylarda, silah kullanma ihtiyacı çok istisnai olarak ortaya çıkacaktır.  Çünkü, silah, toplantı ve gösteri yürüyüşünün ruhuna ve özüne aykırı bir dağıtma aracıdır ve kalabalıkları üzerinde tahrik edici olacak ve daha sonra düzenlenecek toplantı ve gösteri yürüyüşleri üzerinde kalıcı etkiler bırakacaktır. Bununla beraber, bütün maddi ve bedeni kuvvet kullanımını içeren yöntemlerin kullanılmasına rağmen, kalabalıkların dağılmaması halinde, havaya ateş ederek kalabalığın dağıtılması yoluna gidilebilir. Bunun dışında, kişiyi veya kalabalığı hedef alacak şekilde silah kullanılması ancak, yaşam hakkına yönelik her türlü, ve vücut bütünlüğüne yönelik ciddi saldırıları bertarafa yönelik, meşru müdafaanın şartlarının doğmasına bağlıdır. Örneğin, kalabalığın içinde sıkışmış, tekmeler ve yumruklarla hayatını kaybetme aşamasında olan bir kişinin yaşama hakkını korumak için, en son çare olarak, kademelilik ve ölçülülük ilkeleri gözetilerek, saldırgan kişilerin öncelikle öldürücü olmayan ve daha sonra öldürücü noktalarına doğrudan silah kullanılabilecektir.


            (b)  Kalabalıkların Dağıtılmasında Kolluğun Performans Kriterleri

            (1) Kolluk tarafından kullanılan bir yetkiye muhatap olan kişi, kollukça sorulan sorulara cevap vermek zorunda değildir ve sorulan sorulara cevap vermeme kolluğun görevini yerine getirmesine mukavemet suçu teşkil etmez. Bununla birlikte bu kişi, kolluğun işlemini bitirene kadar, kolluğun özgürlüğünü sınırlamasına müsaade etmek zorundadır.

            (2) Yetkinin kullanılmasına rıza göstermeyerek cebir ve tehdit gibi eylemler “görevini yerine getiren kolluk görevlisine mukavemet” suçunu oluşturur. Bu suçun oluşması için, öncelikle, kolluğun görev alanına giren bir yetkinin hukuka uygun olarak kullanıldığının ispatı gerekir. Bu anlamda, örneğin, kolluk görevlisi, kimliğini göstermeden kimlik soruyor veya arama kararını göstermeden üst araması yapıyorsa “görevini yerine getiren” bir görevli olarak algılanmaz. Bu durumda, kendisine karşı yetki kullanılan kişinin meşru müdafaa yetkisi doğacaktır.

            (3) Kendisine karşı kuvvet kullanılan kişinin, meşru müdafaa hakkını kullanabilmesi için kullanılan yetkinin hukuka uygun olup olmadığını iyi değerlendirmesi gerekir. Ancak, kullanılan yetkinin hukuka aykırı olduğundan emin olunmasından sonra bu yola başvurulmalıdır. Emin olunmayan, durumlarda, direnmeyerek, daha sonra kolluk görevlisi hakkında ihbarda veya şikayette bulunmak daha mantıklı bir yol olabilir. Çünkü hukuk, kişinin yetkisini kullanılma şartlarını yanlış değerlendirmedeki iyi niyetini korumamaktadır. Kişi, karşısındakinin kolluk görevlisi olduğunu bilmediğini de mazeret olarak ileri süremez.

            (4) Kolluğa direnen kişinin de, hukuka aykırı yetkiye karşı direnmek için kullanacağı kuvvetin makul olması gerekir. Aksi takdirde, kolluğa mukavemetten yargılanacaktır.
Kolluğun güç kullanması, kalabalıkların direnmesine bağlıdır. Dolayısıyla güç kullanan bir kolluk görevlisinin karşı tarafın dağılın emrine uymayarak dağılmadığını ve direndiğini ortaya koyması gerekir. Direnmenin güç kullanmak sureti ile gerçekleşmesi halinde, orantısız güç kullanılıp kullanılmadığına karar verebilmek için, hem direnen kişinin hem de kolluk görevlisinin doktor raporuyla vücut bütünlükleri üzerindeki zararı ortaya koyması gerekir. 
Üzerinde güç kullanan kişinin sağlığı açısından uğradığı zararı direnme ile açıklamanın mümkün olmadığı durumlarda aşırı güç kullanımına ilişkin iddianın etkin bir şekilde araştırılması daha da önem taşımaktadır.

            (5) Kolluk da, görevinin yapılmasını engelleyen kişilere karşı bu engellemeleri etkisiz hale getirmek için “makul kuvvet” kullanabilir. Böyle bir yetkinin olmaması, kolluğa direnen kişilerin durdurulup aranamaması veya kaçmasına müsaade edilmesi anlamı taşıyacaktır.

            (6) Hangi durumda ne kadar kuvvet kullanılması gerektiğini net olarak formüle etmek mümkün değildir. Kullanılan kuvvetin makullüğü her olayın şartlarına göre farklılık gösterecektir. Kullanılan yetkinin makullüğüne olayın şartlarına bakılarak karar verilebilecektir. Kolluk açısından, buradaki önemli şart, kolluğun görevini hukuka uygun olarak yerine getiriyor olmasıdır. Bu nedenle, kolluğun, kuvvet kullanma yetkisini kullanmaya karar vermeden önce, kullandığı bir yetkinin maddi ve şekli şartlarını yerine getirdiğinden emin olması gerekir. Ancak hukuka uygun olarak bir yetkiyi kullanan kolluk, yetkisini kullanmaya engellemeye çalışan kişiyi kuvvet kullanarak etkisiz hale getirebilir.

            (7) Kolluk, kullanacağı kuvvetin derecesini ayarlarken, kuvvet kullanacağı kişinin vücut yapısını ve cinsiyetini dikkate almalıdır. İri yapılı bir erkeğe uygulanan bir kuvvet aynı durumdaki ince bir kadına uygulanması halinde makul olmayabilir. Örneğin, bir diğer kolluk görevlisi de hazır olduğu halde, arabasından çıkan içkili bir kadın şoförün kontrolü amacı ile kolunun kıvrılması sırasında kırılması olayında kullanılan kuvvetin makullüğünden söz edilemez.

            (8) Zor kullanma yetkisi kullanılırken kolluğa yardımcı olacak iki temel kavram vardır. Birincisi kullanılan kuvvetin “makul” olması, ikincisi, kuvvet kullanmanın amaca ulaşmak için “gerekli” olması.
           
            “Makullük” kullanılan kuvvetin ölçüsü hakkında kolluğa bir fikir verirken, “gereklilik” diğer alternatiflerin amaca ulaşmada başarısız olması gerektiği mesajını vermektedir.

            (9) Makullük için kullanılan kuvvet ile elde edilmek istenen amaç arasında bir orantı olması gerekir.

            (10) Ayrıca, müdahale edilen olayda, zorun “hemen” kullanılması gerekmelidir. Olayın şartlarına göre, hemen zor kullanılması gerekmiyorsa, gerek kalmayabilir düşüncesi ile zor kullanma geciktirilmelidir. Gerekirse, bu arada, kuvvet kullanmayı, gereksiz kılacak tedbirler alınmalıdır. Yine aynı gerekçe ile, toplumsal olaylar sırasında suç işleyenler varsa, kalabalığın içine girip bu kişileri yakalamaya çalışma yerine, bu kişiler kamera ile tespit edilip daha sonra evinden, işyerinden, üniversiteden alınmalıdır.

            (11) Olaylara müdahale sırasında, zor kullanılma ihtimali varsa, kişilerin yaşama hakkına ve vücut bütünlüğüne duyulan bir saygının ifadesi olarak, olay yerine önceden ambulans çağrılmalıdır.

            (12) Medya, olaylara müdahale noktasında, olay olgunlaşmadan müdahale edilmesi gerektiği noktasında, kolluk üzerinde baskı oluşturacağından, olay yerine medya çağrılmamalı, her nasılsa gelmişse, olay yerinden olabildiğince uzak tutulmalıdır. Olayın hemen sonrası, medya bilgilendirilerek, haber alma ve haber verme hakkına duyulan saygı gösterilmelidir.

            (13) Zor kullanmada yakalanacak şahsa ve etrafa en az zarar verecek yöntem planlanmalıdır. Bu plan çerçevesinde, kolluk, zor kullanmadan önce, gereksiz zor kullanmayı lüzumsuz kılacak ve üçüncü kişilerin zarar görmesini engelleyici her türlü tedbiri almalıdır. 
           
            Güç kullanan kolluk görevlileri ile gücün kullanılmasına karar veren kolluk amirleri arasında bağlantı belirli bir merkezden sağlanmalıdır.

            Aşırı güç kullanılmasından sadece gücü kullananlar değil, bu gücün nasıl kullanılacağını planlayan ve bu süreci yöneten amirler de soruşturmaya dahil edilmelidir.

            (14) Zor, sadece direnen şahsı etkisiz hale getirmek amacıyla kullanılmalıdır.  Bazen, özelikle meşru müdafaa halinde, ilgili kişinin ölümcül noktalarının seçilerek zor kullanılması etkisiz hale getirmenin tek yolu olabilir. Bu durumda dahi, ölüm, etkisiz hale getirme isteğinin/amacının istenmeyen sonucudur.

            (15) Makullüğün değerlendirilmesinde, bunu değerlendiren kişi, kendisini kolluk görevlisinin yerine koyacak, orta zekada makul bir kişinin kolluk görevlisinin karşılaştığı durumda, içinde bulunduğu kısa zaman dilimi içerisinde, kendisinin veya başkalarının can güvenliğinin tehlikede olup olmadığına, zor ve silah kullanmanın gerekli olup olmadığına ve saldırı ile tehdit arasında orantı bulunup bulunmadığına karar verecektir.

            (16) Kolluk her olaya yeterli sayıda kolluk görevlisi ile müdahale etmelidir.  Yeterli kolluk görevlisi bulunması, kalabalıkların dağılmayarak direnme ihtimalini ve dolayısıyla aşırı kuvvet kullanmasını engelleyecektir. Kolluk, acil olmayan hallerde, aşırı kuvvet kullanmamak için arkadaşlarından yardım isteyebilir.

            (17) Bir olayda kolluğun kullandığı kuvvetin makul olup olmadığı değerlendirilirken, yaklaşımın gerçekçi olması gerekir. Her şeyden önce, kolluğun kuvvet kullanma kararını ve seçtiği metodu, sakin bir ortamda belirleme imkanı olmadığı dikkate alınmalıdır. İkinci olarak, kolluğun olay anındaki bilgisi ve olayı algılamasına ve olayın şartlarına ve kolluğun gereğini yapması için sahip olduğu zaman dilimine göre, kullanılan kuvvetin kişiye verdiği zararın, kişinin durdurulmaması, aranmaması veya kaçması ile başkalarına vereceği zarara göre haklı ve yerinde bulunması gerekir. Olayın şartlarını yanlış değerlendirdiği sonradan ortaya çıksa bile, makul bir kişinin olayın şartlarına göre daha farklı davranması mümkün olmayacağı ortaya konduğunda, kolluğun (devletin) hukuki sorumluluğu olsa bile, cezai bir sorumluluğu söz konusu olmayacaktır.

            (18) Zor, her olayda en son çare olarak kullanılmalıdır. Zor kullanmadan önce, kişi, daha önce, işbirliğine davet edilmeli ve zor kullanmamak için her yol denenmelidir. Kişinin işbirliğine yanaşmaması halinde zor kullanılmalıdır.

            (19) Yakalanan kişilere kelepçe takmak kural değildir. Yakalanarak bir yerden diğer bir yere nakledilen kişilere, ancak, kaçacaklarına ya da kendisi veya başkalarının hayat ve beden bütünlükleri bakımından tehlike arz ettiğine ilişkin belirtilerin varlığı hâllerinde kelepçe takılabilir.

            (20) Kolluk, gerekirse, kendisini başkalarının saldırısından korumak ve saldırganı etkisiz hale getirmek için “polis köpeği” kullanabilir.

            (21) Zor kullanma ihtiyacının silah kullanma olarak ortaya çıkması halinde;
            (i) Meşru savunma hakkının kullanılmasının şartlarının doğmuş olmalıdır,
            (ii) Direnişin, bedeni kuvvet ve maddi güç kullanarak etkisiz hale getirilememiş olmalıdır veya
            (iii) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını gerektiren bir durum olmalıdır. 
           
            Kolluk, üçüncü ve son durumda, silah kullanmadan önce kendi hayatı için bir tehlike doğurmayacaksa, şartların imkansız ve istenmez kılmadığı durumlarda, pozitif bir amaca hizmet edecek ise, sözlü olarak silah kullanılacağı yönünde uyarmalı ve “teslim ol” çağrısında bulunmalıdır. Kişinin, bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş etmeli, buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise, kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahını kullanmalıdır. 

            (22) Ateşli silah kullanılabilmesi için ateşli silah kullanılması noktasında “mutlak zorunluluk” olması gerekir. Diğer bir anlatımla, diğer metotlarla amaca ulaşılamaması veya olayın şartlarına göre diğer metotların belirlenen amaca ulaşmada başarılı olmayacağının açıkça anlaşılmış olması gerekir. Ortamı daha da gergin hale getirecek ve kalabalıkları da silahlarını kullanmaya tahrik edecek olması halinde uyarı atışından kaçınmak gerekir.

            (23) Kolluk, bir toplumsal olaya müdahale ederken, kalabalıklara öldürücü ateş etme ön düşüncesi ile hareket edemez.  Çok tehlikeli bir suç örgütü ile mücadele edilirken dahi, şüpheli ölünceye kadar ateş edilemez.  Yine, şüphelinin etkisiz hale geldiği belli iken, şüphelinin etkisiz kaldığından emin olmak için ateş etmeye devam edilemez.

            (26) Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçü ve oranda, duraksamadan silahla ateş edebilir.

            (27) Kolluğun kontrolündeki bir kişinin vücudunda meydana gelen yara ve bere izlerinin nasıl meydana geldiğini açıklamak idarenin görevidir.

            (28) Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, olay çıkması ihtimali her zaman düşünülmeli, olay çıkması halinde alınması gereken tedbirler önceden mülki amirin de hazır bulunduğu ortamda tartışılmalıdır.  Aynı şekilde, toplantı ve gösteri yürüyüşleri sırasında herhangi bir olay çıkmasa da, toplantı ve gösteri yürüyüşünde olay çıkmamasının sebepleri araştırılmalı, alınan tedbirlerin ne kadar etkili olduğu araştırılmalıdır. 

            (23) Spor müsabakaları ve konserler gibi faaliyetler öncesi, önemli sayıda kolluk görevlisinin saatler öncesinden görevlendirilmesi,  personel, zaman ve motivasyon kaybına sebebiyet vermektedir.  Ayrıca, saatler öncesinden lüzumsuz bekleme, kolluk görevlilerinin sinir sistemini üzerinde olumsuz etki oluşturmakta, bu da çıkabilecek muhtemel olaylarda aşırı güç kullanmaya zemin hazırlamaktadır. Örneğin, 15 dakikalık bir basın açıklaması için 3-4 saat öncesinden alanda tedbir alınması ve personelin bu zaman zarfında sürekli ayakta beklemesi ister istemez aşırı güç kullanma sonucunu da beraberinde getirmektedir.


[1] Platform Artze für das Leben v Austria (1988) 13 EHRR 204.
[2] Piermount v France, (1995) 20 EHRR 301.
[3] Çıraklar v Turkey Appl. No. 19601/92; 80-A/B € DR 46.
[4] MG v Germany, Appl. No 13079/87 (1988) Unreported.
[5] Friedl v Austria, Appl. No. 15225/89 (Unreported).
[6] Rassemlement Jurassien and Unite Jurassienne v. Switzerland (1979) 17 DR 93.
[7] F. v. Austria, Appl No 14923/89 (1992) 15 EHRR CD 68.
[8] Arrowsmith v UK (1978) 3 EHRR 218.
[9] Chorherr v Austria (1993) 17 EHRR 358.
[10] Rassemblement Jurassien and Unite Jurassiene v. Switzerland (1979) 17 DR 93.
[11] Christians Against Racism and Fascism v UK (1980) 21 DR 138.
[12] Anderson and Others v. UK (1988) 13 EHRR 204.
[13] G. v. Germany (1989) 60 DR 256.
[14] Platform ‘Arste für das leben” v. Austria (1988) 13 EHRR 204.
[15] Arzte für das Leben v. Austria (1988) 13 EHRR 204.
[16] Christians against Racism and Fascism v. UK (1980) 21 DR 138.
[17] Ibid.
[18] Paltform “Artze fur das Leben” v Austria (1991) 13 EHRR 204.
[19] Ezelin v. France (1991) 14 EHRR 362.

1 yorum: