10 Kasım 2010 Çarşamba

Bir İnsan Hakkı Olarak Korku Duymama Hakkı ve AB Uyum Yasaları

Prof.Dr.Mesut Bedri ERYILMAZ
Kişilerin en temel haklarından birisi de, yaşadığı toplumda, özgürlüğüne, canına ve malına yönelik herhangi haksız bir müdahale korkusundan uzak huzur içinde bir hayat sürmesini isteme hakkıdır. Devlet, gerekli huzur ortamını vatandaşlarına sağlama noktasında pozitif bir mükellefiyet altındadır.

Konumuz açısından, korku duymama hakkı 2 temel durumda tehlike altındadır.  Bu durumlardan birincisi,

1.      Suç ve suçlularla mücadelede kolluğun etkili olamaması ve suç oranlarının her geçen gün artması ve kişilerin kendisini güvende hissetmeyerek suç korkusuna kapılmasıdır.

Şu an Avrupa Birliği ülkeleri vatandaşlarında her an bir suçun mağduru olma korkusu vardır.

Diğer bir ifade ile, Avrupa ülkeleri bu anlamda korku duymama hakkını vatandaşlarına tam anlamı ile sağlamaktan uzaktır.

Bu nedenle, Batı hukukunda, şu anda, suçla mücadelede kolluğu daha etkili kılmak için kolluğun yetkileri devamlı genişletilirken kişilerin hak ve özgürlük alanı daraltılmaktadır. 

Korku duymama hakkı için ikinci tehlike,

2.      Suçla mücadelede başarılı olma ve halk için suçtan temiz bir ortam oluşturma adına kolluğun kişilerin özgürlük alanına sistematik olarak müdahale ederek kolluğun kendisinin korkulacak bir unsur haline gelmesidir.

Ülkemizdeki durum kısmen budur. 

Kolluk suçla mücadelede ve suç oranlarını düşük tutmada batılı meslektaşlarına göre daha başarılıdır. 

Fakat, bu başarının faturasını zaman zaman suçsuz kişilere ödetmek zorunda bırakmaktadır.

Diğer bir ifade ile toplumun çok küçük bir kesimini oluşturan suçlularla mücadele ederken suçsuz olan büyük çoğunluğu gereksiz ve haksız yere çok rahatsız etmektedir.

Dolayısıyla, bizim ülkemizde, kolluğun yürüttüğü bir suç araştırmasının her an konusu olma korkusu, korku duymama hakkının potansiyel ikinci düşmanı olarak görülmektedir.

Bu nedenle, Türkiye’de, son yıllarda, batıda yapılanın aksine, demokratikleşme adına kolluğun yetkileri daraltılmakta kişilerin hak ve özgürlük alanı genişletilmektedir. 




Bu gelişmelere rağmen kimse bu değişikliklerin suç ve suçlu oranını arttıracağından şikayet etmemektedir.  Demek, Türkiye açısından böyle bir tehlike görülmemektedir.

Bunun en klasik örneği, 1960’larda ABD’de ortaya çıkan, hukuka aykırı elde edilen delillerin mutlak olarak kullanılması yasağı Batıda terk edilmişken, bizde 2001 ve 1992 yılında yapılan değişikliklerle hem Anayasaya (m.38/6) hem de CMUK’a (m.254/2) sokulmuş olmasıdır.  
Aslında olması gereken, hukuka aykırı delilin mahkemede delil olarak kullanılması hususunda, ihlal edilen hukuki değerin önemine, suçun ağırlığına, sanığın tehlikeliliğine, delilin başka türlü elde edilip edilmemesinin mümkün olup olmaması noktasında hakime takdir yetkisi verilmesidir.  Bu bağlamda, ihlal edilen kural ile korunan hukuki değerin çok önemli olmaması, sanığın toplum için tehlikeli olması, suçun ağır bir suç olması, elde edilen delilin başka türlü elde edilmesinin mümkün olmaması halinde elde edilen delil mahkemede kullanılabilmelidir.  Hukuk kuralını ihlal ederek hukuka aykırı delil elde eden kolluk görevlisi hakkında da idari soruşturma başlatılmalıdır.

Suç ve suçla mücadeleyi zorlaştıran diğer yeni bir değişiklik yine suçun ağırlığına ve sanığın tehlikeliliğine bakmadan, bütün suçlarda, yakalanma anından hazırlık soruşturması bitene kadar, sanığın avukatın hukuki yardımından sınırsız yararlanabilmesidir. Burada da avukatın toplanmayan delillerin toplanması işlemine zarar vermesini engellemek ve yakalanmayan diğer sanıklara ulaşılmasını zorlaştırmamak için, olması gereken, özellikle terör suçlarında, belirli bir süre (6-8 saat gibi), yakalanan kişinin avukatı ile görüşmesine müsaade edilmemesidir. Alternatif olarak, bu tip bir sınırlama yerine, güvenilir avukat listesi oluşturulması ve bu listeden bir avukat ile sanığın görüştürülmesi düşünülebilir. 

Suç ve suçlu ile mücadeleyi göz ardı eden diğer bir yeni değişiklik, yakalanan kişinin yakalanmasının hemen sonrası yakınları ile herhangi bir sınırlamaya tabi tutulmaksızın görüşme hakkının tanınmasıdır (AY m.19/6). Özellikle organize suçlarda, henüz delillerin tam olarak toplanmadığı ve muhtemel suç ortaklarının tam olarak tespit edilmediği bir aşamada, yakalanan kişinin dilediği bir yakını ile görüşmesi hazırlık soruşturmasına zarar verebilir.  Burada da, terör ve organize suçlar ile mücadele kapsamında, sanığın yakınları ile haberleşme hakkının belirli bir süre sınırlanabilmesi gerekir. 

Buradan bu yeni gelişmelere bakarak şu sonucu çıkarmak mümkün olabilir: bizde de, önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde, kolluk, korku duymama hakkı açısından korkulacak bir unsur haline gelmekten çıkacak fakat bu boşluğu suç ve suçlular hemen dolduracaktır.

Fakat, her halükarda, tehdit ister kolluktan isterse suçtan ve suçlulardan gelsin, toplumlar hiçbir zaman korku duymama hakkını tam anlamıyla kullanabilecekleri bir ortamı bulamayacaklardır. 

Aslında amaç, ne kolluğun suçla mücadelede etkisiz kılmak ne de kolluğu korkulacak bir unsur haline getirmek olmalıdır.

Tam tersine, kolluk, suç ve suçlularla mücadelede daha etkili hale getirilmeli, bu yapılırken de kolluğun kişi hak ve özgürlük alanına müdahale etmesini engellemek için de gerekli hukuki ve sosyal tedbirler alınmalıdır.

Kolluğu suçla mücadelede daha etkin hale getirmek için,
1.                          Kolluğu suçla mücadelede gerekli yetkilerin verilmesi ve bu yetkilerin kullanılmasına hukuk sisteminin müsaade etmesi gerekir. Türk hukuku açısından, kanımca, kolluğa suçla mücadelede gerekli yetkiler verilmiştir. Fakat, hukuk sistemi, uygulamada, her zaman için bu yetkilerin kullanılmasını anlamlı bulmamaktadır.  Bunun en önemli örneği, silah kullanma yetkisidir.
2.                          Toplumun ve medyanın suçla mücadelede kolluğu yalnız bırakmaması, tam tersine kolluğu desteklemesi gerekir.  Bunun da Türkiye’de, tam olarak yapıldığı söylenemez.
3.                          Suçla mücadelede kolluğa yeterli teknolojik destek sağlanmalıdır. Bu noktada, ideal yakalanamamıştır.

Bu yetkilerin ve desteğin verilmemesinin suç ve suçlular lehine bir ortam oluşturacağı unutulmamalıdır.

Kolluğu kişilerin hak ve özgürlükleri için bir korku unsuru hale getirilmesinin önlenmesi için de,
1.                          Suçun faillerini bir an önce bulma noktasında, kolluk üzerindeki kurumsal ve toplumsal baskının kaldırılması gerekir.
2.                          Kolluktaki kendi cezasını kendisi vermesi dürtüsünü tamamen yok etmek için hukuk sisteminin suçun faillerine hak ettiği cezayı verdiği yönünde kollukta tam bir güven oluşturulması gerekir.
3.                          Sadece kolluk teşkilatının içinde değil, diğer kamu kurum ve kuruluşlarında da, hukuk kurallarını çiğneyerek kişilerin hak ve özgürlüklerini ihlal eden görevliler hakkında cezai yaptırımların uygulanması ve kural ihlalinin kimsenin yanında kar kalmayacağı mesajı verilmelidir.  Zira kimsenin hukuk kurallarına uymadığı bir ortamda sadece kolluğun hukuk kurallarına uymasını beklemek mantıksızdır
4.                          Hak ve özgürlüklerin herkes için var olduğunun gösterilmesi için kolluğun eşit işe eşit ücret, makul süre çalıştırılma, özel hayatına saygı duyulmasını isteme ve yaşama hakkı gibi kendi hak ve özgürlüklerine de değer verilmesi gerekir.  Aksi takdirde kolluk hak ve özgürlük deyince hep sanık haklarını anlayacaktır.
5.                          Suçun sosyal bir olgu olduğunun, suçun sadece kolluğun gayreti ile yok edilmesinin mümkün olmadığının, bu bir gün başarılsa bile bunun geçici olacağının kollukça iyi algılanması gerekir.
6.                          Kolluğun duygusal davranıp olaylarla kendisini özdeşleştirmemesi gerekir.  Suç ve suçlu ile mücadelenin sadece kolluğun görevi olmadığının, suçun önlenmesinde sadece kolluğun menfaatinin bulunmadığının, kolluk kadar, hakimlerin, savcıların, avukatların, kanun koyucunun ve halkında suçun önlenmesi noktasında duyarlı olmasının gereğinin iyi vurgulanması gerekir. 
7.                          Kolluğun hukuk sisteminin aksaklıklarını giderme mücadelesine girmesinin yanlış olduğunun, bunun sistemin aksaklıklarının görülmesine engel olma ve problemin çözümünün geciktirilmesi anlamı taşıyacağı noktasında bilinçlendirilmesi gerekir.
8.                          İdari yapının, bazı görevlilerde görülebilecek, başarıyı ön plana çıkarma, halkın güvenine layık olduğunu gösterme gibi kendi değerlerini mesleğinin değerlerinin önüne koyarak hukuk kurallarını ikinci plana atma anlamına gelebilecek eylemlerine prim vermemesi gerekir.   
9.                          Kolluk mesleğinin kolluğun ve halkın gözünde de saygın bir yere getirilmesi gerekir ki kolluk kişilerin hak ve özgürlüklerine müdahale ederek bu saygınlığı zedelemek istemesin.
10.                      Kolluk adayları, eylemlerini ahlaki açıdan değerlendirebilen, eylemlerinin başkalarının üzerindeki etkisi ve gücü hakkında mantık yürütebilen, analitik nitelikte düşünme özelliği olan, başkalarının farklı olmasını kabullenebilen, demokratik değerlere inanan, karakter gelişimini tamamlamış, hayattan zevk alan ve başarıyı yakalamış ve toplum tarafından dışlanmamış kişiler arasından seçilmesi gerekir.    
  
Burada belirtilmesi gereke diğer bir husus, Türk kolluğunun insan hakları mesajını aldığı gerçeğidir.. Bu mesaj çerçevesinde önemli çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Bundan sonra, hem hukuki alanda hem de bilinçlendirme alanında yapılanların sonucunu görmek için beklemek gerekir. Bu anlamda kolluğa daha fazla insan hakları baskısı bu kavrama karşı kolluk görevlileri arasında antipati doğurma riski taşımaktadır. Kaldı ki, bir toplum içerisinde sadece bir kurumu seçip toplumun realitelerinden soyutlayarak mükemmel bir kurum haline getirmek mümkün değildir. Kolluk sistemin parçalarından birisidir. Sistemin diğer dişlileri arasındaki bozukluk o dişliyi de etkileyecektir.  Gelişme, toplumun bütün kurum ve kuruluşları ile  tamamını kapsamadığı sürece bir anlam ifade etmeyecektir. Daha basit bir ifade ile, toplumda, kimsenin meslek kurallarına uymadığı bir toplumda sadece kolluğu meslek kurallarına uyar hale getirmek zordur. 

Aslında, belki de, insan hakları problemin yeniden  tanımlanması da gerekir. Türkiye’de problem insan haklarını hayata geçireme probleminden çok, hukuk kurallarını hayata geçirememektir.  Zira insan hakları, esas itibari ile, hukuk kuralları ile korunmaktadır.  Kolluk suçla mücadele ederken bu hukuk kurallarını çiğneyip kendi yetkilerinin sınırlarını aşarak kişi hak ve özgürlüklerinin alanına müdahale etmektedir. Bu nedenle, temel problem kolluğu suçla mücadele ederken kendi yetkilerinin sınırları içinde tutmanın yolunun bulunmasıdır. 







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder